BEN DE ONDAN DİNLEDlM. SiZ DE BENDEN DİNLEYİN
Aynaya bakıp, kendi mübârek yüzünü görünce:
“Hamdolsun ALLAH'a, beni kusursuz yarattı, yüzümü güzel halketti ve beni müslümanlara kattı!..” diyen, dünyanın en mütevazı, temiz ve hâlûk insanı Hazret-i Resûl-i Ekrem, insanların en güzeli, en cömert, en cesuru, en merhametlisi idi...
Bir gün huzuruna giren bir adam O'nun heybetinden titremeğe başladı.
Biraz sonra adam kendine geldi...
“Ben padişah değilim! Kureyş boyundan kurumuş etle geçinen bir kadının oğluyum ancak.”
Sözü apaçık söyler, kim duyarsa anlar, söylediğini üç defa tekrar ederdi. Başını hiçbir tarafa döndürmezdi, icabederse gövdesiyle dönerdi.
“Ancak bir kulum ben, kul gibi yerim, kul gibi otururum, kul gibi içerim!” diyen Resûl-i Ekrem; nâlinini kendi Ta’mir eder, gömleğim kendisi yamardı...
Evini süpürür, toprak bir kapta yemek yer, bir post üstünde yerde yatardı. İcabettiği zaman bu mütevazı büyük insan Semâvâtı gezerdi...
Boyu ortaya yakın uzunca, omuzlarının arası geniş, değirmi yüzlü, saçları siyahtı.
Ayağını yere kuvvetle basardı.
Göğsü ile göbeği birdi, gülünce dişleri inci gibi parlardı.
Pembe beyaz benizli, başı büyükçe, nûrlu güzel yüzlü, kirpikleri sık, ince ve uzundu.
Gözleri kudretten sürmeli, içine bakmağa imkân olmayan, her iki âlemi gören mübârek gözlerinin rengini târif etmek imkânsızdı.
Yatarken, kalkarken, ilk işi dişlerini misvaklamaktı.
Kızdığı zaman yanakları kızarır, ayakta ise derhâl oturur, oturuyorsa bir yere dayanırdı.
Yolda giderken çocuklara rastlayınca daima onlara selâm verirdi...
“Yaşayışım da ölümüm de hayırdır size.” diyen Resûl-i Muhterem'in şefâatına ALLAH cümleyi nâil eyleye!..
Huzur : Hazır olmak. Mevcud bulunmak. * Hürmet edilmesi lâzım gelen kimsenin yanında olmak. * İbadet neticesi hâsıl olan rahatlık, gönül ferahlığı.
Nâlin : Ayağa giyilen terlik.
Ta’mir : Bozuk şeyi düzeltmek. Eski şeyi düzeltip yeni hâline getirmek.
Post : f. Tüylü hayvan derisi. * Mc: Makam, mevki.
Semavat : (Sema. C.) Gökler, semalar.
Beniz : yüz, çehre.
Şefaat : Şefaat etmek. Af için vesile olmak. * Fık: Âhiret günü bir kısım günahkâr mü'minlerin affedilmeleri ve itaatli mü'minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ve sâir büyük zâtların Allah Teâlâ'dan (C.C.) niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır.
Nâil : Muradına eren, nâil olan, ele geçiren. Erişmiş